BİR BEBEK DOĞDU
Peygamberimizin (s.a.v.) adını annesi vermiştir. Rüyasında ona “Senin bir oğlun olacak, adını Muhammed koyacaksın!” denilmiş. Dedesi minik torununu kucağına alıp Allah’ın evi Kâbe’ye götürdüğünde, bebeğin ismini soranlar, daha önce hiç duymadıkları bu adı şaşkınlıkla karşılamışlar. Abdülmuttalib’e “Niçin Muhammed adını koydun?” diye sormuşlar. “İnsanlar ve Allah onu övsün diye…” cevaplamış dedesi.
Mekke çok sıcak bir yerdi. Bebeklerin sağlıklı bir şekilde orada büyümeleri geçmişte pek de mümkün değildi. Bu yüzden de Mekkeli aileler, yeni doğan bebeklerini havası daha güzel olan köylerdeki süt annelere verirlerdi. Hiçbir anne çocuğundan ayrılmak istemez. Ama çocuğunun sağlığı ve mutluluğu için Peygamberimizin annesi ondan ayrılmaya razı oldu. Oğlunu en güzel şekilde büyütecek bir süt anne aramaya başladı. Ne var ki, para kazanıp geçimini sağlamak için süt annelik yapan köylü kadınlar, yetim bir çocuk almak istemiyordu. Çünkü onlar, bekledikleri ücreti dul bir kadının veremeyeceğini düşünüyordu. Neyse ki Halime adındaki kadın ve kocası bu görevi kabul etti. Onlar, Allah’ın kıymetli kulunu en güzel şekilde koruyup gözetecek, mutlulukla büyütecek bir yuvaya sahipti. Kucaklarına alıp, köylerine götürdüler minik Muhammed’i (s.a.v.)… Peygamberimizin Şeyma ve Abdullah isminde süt kardeşleri vardı. Her bebek, her çocuk gibi, o da kardeşleri ile, arkadaşları ile oynuyordu. Hatta birlikte koyun bile güdüyorlardı. Bütün peygamberler gibi, o da bir süre çobanlık yapmıştı. Süt annesi ve kardeşleri peygamberimizi çok sevmişlerdi. Zaten onun evlerine gelişi ile birlikte neşeleri, sofralarının bereketi artmıştı. Eskisinden çok daha rahat ve bolluk içinde yaşamışlardı. Beş yaşına gelip de, onu ailesinin yanına geri götürdüklerinde, bu kez de onlar ayrılığa dayanamayıp ağlamışlardı.
Peygamberimizin annesi Âmine uzun geçen ayrılık yıllarından sonra oğluna kavuştuğu için çok mutluydu. Sevincini paylaşmak için güzel oğlunu alıp, Medine’de yaşayan kardeşlerinin yanına götürmüş ve orada çok güzel günler geçirmişlerdi. Ancak dönüş yolunda Küçük Muhammed’in (s.a.v) annesi hastalanmıştı. Ebva köyünde hastalanan Âmine Hanım, son nefesini verirken oğlunun çok özel bir çocuk olduğunu biliyordu. Onu Allah’ın en güzel şekilde büyüteceğine, yetiştireceğine ve koruyacağına inanıyordu. Öyle de oldu. Mekke’nin en güvenilir, en güçlü adamı olan dedesi Abdülmuttalib, kucağını açmış son peygamberi bekliyordu. Dedesi öldükten sonra amcası Ebû Tâlib aldı bu görevi. Allah onu destekleyecek kullarını, resulünden (a.s.) hiç esirgemedi.
Hicretten sonra annesi Âmine’nin kabrini ziyaret eden güzel Peygamberimiz (s.a.v.), gözyaşlarını tutamayıp ağlamış. Kendisine niçin ağladığı sorulunca da “Anne özlemi beni ağlattı.” demiş. Ama merak etme, Ebû Tâlib’in karısı Fâtıma, Peygamberimize (s.a.v.) kendi çocuklarından bile daha iyi bakmış. Hatta Hazreti Muhammed onun için “O benim için annem gibiydi. Kendi çocukları dururken önce benim karnımı doyurur, saçlarımı tarardı.” demiş.
Yorumlar
Henüz yorum yok.